Hani bazı günler vardır, yazmazsanız çatlayacak gibi hissedersiniz. Yapmanız gerekenlere odaklanamazken, sözcükler, cümleler beyninizde koşturup dururlar. Ne dinlemeyi becerebilirsiniz, ne de yalnız kalmayı.
Defterlere, not kağıtlarına, cep telefonunda yazı yazabileceğiniz yerlere aklınızdan geçen küçük cümleleri serpiştirirsiniz, o kadar hızlı aklınıza gelir ki cümleler, bir bütünlük içinde yazabilmenizi imkansız kılar. İlham hem vardır, hem de derli toplu bir yere varmamaktadır. Cümlelerinizi kopuk kopuk da olsa bir yerlere unutmadan not etmeye çalışırken, tatlı bir rahatlama gelir içinize.
Büyük bir şair veya yazar olmanıza gerek yoktur bu hisse kapılmak için. Kendinizi çok net ifade edebileceğiniz o günlerden biridir ve hiç bir anını kaçırmak istemezsiniz. Bu esnada yanınıza yakınınıza gelen ve dikkatinizi dağıtan herkes ve her şey sizi gergin hissettirir. O an fiziksel olarak orada olsanız da kafanız bambaşka bir yerdedir. İlk anda yazdıklarınıza bakar gururlanırsınız, sonra ise ya yeterince iyi değilsem hissi gelir, eş zamanlı olarak paylaşma paylaşmama ikilemi. Sonra tüm negatif duygulara rağmen paylaşmak istersiniz birileriyle, başkaları da okusun, onlara da dokunsun diye. Yazdıktan sonra artık kendimize saklayacağımız cümleler değildir onlar, kendimizi ifade ediş şeklimizdir.
Her şeyi kendimizi daha iyi ifade edebilmek için yapmıyor muyuz zaten, birileri bizi anlasın, gerçek bizi, içimizi görsün diye. Belki böyle günlerde daha da çok anlaşılmak isteriz.
Share On