Bu akşam Hıdrellez, çocukken ifade ettiğimiz şekliyle “5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece“.
Hikayesini bilmediğim çocukluğumdan beri anlamı büyüktür benim için. İzmir’de Hıdrellez’i çok ciddiye alırdık çocukken, her sokakta ayrı ateş yanardı, caddelerde daha da büyük ateşler yanardı. O zaman kendi hür irademizle, ailelerimizin endişelerine rağmen adanmış şekilde uğraştığımız ve ailelerimizin bizi engelleyemediği belki de en mühim konulardandı. 1 ay öncesinden “çalı çırpı toplama” adını verdiğimiz hazırlık görevimiz başlardı. İznimiz yettiği ölçüde civardaki tüm sokakları dolaşır, kurumuş dalları, dökülmüş yaprakları toplar, apartmanlarımızın merdiven altlarına yığardık. Özellikle arka sokaktaki dut ağacı çok cömert davranırdı. O sokakta fazla çocuk olmadığı için tüm mahsül bize kalırdı.
Hemen hemen her akşam adanmış bir şekilde toplanan dalları yığdıktan sonra, son gün kuruyemişçiden aldığımız ‘çiğdem‘leri hızla yer, kabuklarını bir torbada biriktirerek ateşi harlaması için saklardık, üzerine de cila olarak Mey-buz, o sadece keyif için. Akşama doğru heyecan başlardı. O akşam kimsenin annesi “yemek hazır eve gel” diye bağırmazdı pencerelerden, anneler o akşam yemeğin evde yenmeyeceğini bilirlerdi, sandviç hazırlarlardı görev başındaki bizlere. Abiler ateşi yakma görevini üstlenirdi. Ateş kolay yansın diye benzin kullanan abiler, annelerin gazabına uğrasa da ateşimiz her şekilde yanardı ve defalarca üstünden atlardık. “Kot yanmaz” diye bir sabit fikrimiz vardı, Hıdrellez’de kot giyilirdi.
Şimdi artık bu şekilde kutlandığını görmüyorum ama çocukluğuma dair en net hatırladığım şeylerden biri, belki doğumgünümden sonra en mutlu olduğum günüydü yılın. Ne o köfteli sandviçin tadını, ne de o bütünlük halinde hareket etmenin huzurunu unutabildim bugüne kadar. Akşam olup da ateşin yandığı ve 1 aylık emeğin sonuçlandığı an belki de tatmin duygusunu ilk yaşadığım anlardan biriydi.
Tüm dileklerinizin çocuk saflığıyla ve bütünlük hissiyle gerçekleştiği harika bir Hıdrellez geçirmeniz dileğiyle…
Share On